7 Ocak 2011 Cuma

Din, İnsanlar İçindir

Yazar: Mesut Bigalıoğlu


Din, insanlık tarihinin başlangıcından beri var olan bir olgudur. İnsanlık tarihi boyunca yeryüzüne yayılmış farklı dillere, farklı kültürlere, farklı yaşayış tarzlarına sahip insan toplulukları, yine birbirinden farklı inanışlara sahip olmuşlardır. Birbirinden habersiz her toplumun farklı bir inanış biçimi ve dini var olmuştur. Tarih boyunca bütün bu insan toplulukları neden bir dine ihtiyaç duymuşlardır? Birbirinden farklı binlerce din neden var olmuştur? Bu sorulara cevap vermeden önce dinin tanımını yapmamız gerektiğini düşünüyorum.


Din Nedir?
Din, inanç için ortaya çıkartılan yoldur. Bu yol sadece bir şekilde ortaya çıkartılır, insan tarafından. Bu yolda yürümenin kuralları da yine insan tarafından belirlenmiştir. Din, inanç için ortaya çıkartılan yolsa, inanç nedir? Şimdi inancın tarifini yapalım.


İnanç Nedir?
İnanç, insana insan olma özelliğini kazandıran temel yapı taşlarından bir tanesidir. Sevgi gibi, umut gibi. İnanç, sadece insana özgü bir olgudur. Yeryüzünde inanca sahip tek canlı türü insandır. Hayvanların veya diğer canlıların bir inancı yoktur. Peki, inancın kaynağı nedir? İnancın kaynağı insanoğlunun öz benliğidir. İnsan bilincinde, bilinçaltımıza yerleşen bir öğedir. Sevgi gibi, umut gibi. Yani inancın kaynağı bizleriz, insan.


İnsan topluluklarının yaşamlarında inancı tetikleyen birçok algısal unsur bulunmaktadır. Her çeşit korku, arzu ve bilinmezlik, inancımızı tetikler. Bilmediğimiz ve anlamlandıramadığımız olaylar inancımızı tetikler. Kontrolümüz dışında gelişen birçok olay inancımızı tetikler. İnsanlar, çevrelerinde kendi kontrolü dışında olaylar geliştiğinde, kendi zayıflıklarının ve çaresizliklerinin farkına varırlar. Bu farkındalık, çevresel faktörlerden korunma ve beklentileri getirir. Çevrelerinde gelişen olayların, neden olduğunu, nasıl olduğunu çözmediklerinde ise bu defa fikirlerini kullanırlar. Üretilen fikirler, sahip oldukları bilincin bir ürünüdür.


Toplumsal hayata yerleşmiş inanç, kendine bir yol oluşturur. Zamanla bu yolda bazı kurallar ortaya çıkar. Bu yol, bugün din diye adlandırdığımız şeydir. Yeryüzüne yayılmış birbirinden habersiz insan toplulukları farklı kuralları olan, farklı inanış şekillerine sahip binlerce din ortaya çıkartmışlardır. Dinlerin ortaya çıkmasındaki en önemli sebep, insanoğlunun diğer canlı türlerinden daha gelişmiş bir bilince sahip olmalarındandır. Aslında her yönden insan, diğer canlı türlerinden bilinçsel olarak çok daha fazla gelişmiştir. İnsan yaratıcıdır, bir hayal gücüne sahiptir. Aklen daha gelişmiştir. Yani her türlü gelişmenin önünü açacak donanıma sahiptir. Ancak bir tek eksik vardır, o da bilgi.


İnsan her durumda çevresinde gelişen olayları anlamlandırma çabası içine girer. Eğer yeterli bilgiye sahip değilse, değişik fikirler üretmeye başlar ve sonuç çoğu zaman yanlış olur. Toplum yaşamında bilgi arttıkça çevresinde olup bitenler hakkında daha doğru sonuçlar elde etmeye başlar, insanoğlu. Bunu şöyle örnekleyebiliriz. Eskiden filmlerde seyretmişizdir. Bazı ilkel kabileler, volkan kenarına yerleşip, volkan patlayarak onları yakmasın diye genç kızları canlı canlı volkan atarlarmış. Veya deprem olmasın, şimşek onları çarpmasın, güneş sönerek karanlığa bürünmesin diye çeşitli şekillerde dua ederlermiş. Veya öldükten sonra tekrar dirilmek için. Bütün bunlar bilgi eksikliğinin getirdiği, inanca dayalı üretilen fikirlerin bir sonucudur.


Dinlerin, insan topluluklarının yaşamını düzenleme konusunda da büyük etkileri olmuştur. Bir çok dini kural, insanların doğru şekilde davranış sergilemesini sağlamıştır. Ölümden sonra diriliş için, doğru davranışlar sergilersen mükafatlandırılacak, yanlış davranışlar sergilersen cezalandırılacaksındır. Din, insan topluluklarının en hassas olduğu konulardan biri olduğu için, insan topluluklarını yönlendirme konusunda da etkili olmuştur. Dini kurallar topluluk içinde sorgulanamaz. Kurallar ne diyorsa, o yapılmalıdır. Ancak o kuralları da hazırlayan yine kendileri gibi bir insandır.


İnsanlık tarihi boyunca, insan topluluklarının inanışı temelde iki çeşit olmuştur.




  1. Maddi inanış; gözle görülebilir, elle tutulabilir, hissedilebilir, yani duyularımız ile algılayabildiğimiz şeylere inanış.

  2. Manevi inanış; var olduğu varsayılan ilahi bir güce inanış.


Günümüz dünyasında, bilginin hızla çoğalmasıyla birlikte, maddi inanışın ortaya çıkardığı dinlerin hemen hepsinin yanlış olduğunu görüyoruz. Manevi inanışın ortaya çıkardığı dinler ise-yani var olduğu varsayılan ilahi bir güce inanış-halen geçerliliğini sürdürmektedir. Bu dinler içerisinde en geçerli olanlar ise ilahi dinlerdir. Müslümanlık, Hıristiyanlık gibi. İlahi dinlerdeki tarifiyle biz bu güce, Tanrı diyoruz. Tanrı, yeryüzündeki insan topluluklarını bilgilendirmek ve uyarmak amacıyla topluluklara uyarıcılar (peygamberler) göndermiştir. Aslında topluluk içinden bir kişiyi çeşitli meziyetlerle donatarak seçmiştir. Bir dini ortaya çıkartan ve dinin kurallarını belirleyen seçilen bu kişidir, yani peygamber. Topluluğun diğer üyelerinin dini kuralların nasıl belirlendiği, nasıl iletildiği konusunda en ufak bir fikirleri yoktur. Topluluğun üyeleri bu dine ve kurallarına uyarlar veya uymazlar. Bu konu tamamen serbesttir. İlahi dinlerin ortak noktalarına baktığınızda aslında düzgün bir toplum yaşamını ve bir Yaratıcı gücün farkındalığını hedeflediğini görürüz. Yani dinler kötü değildir, toplum liderleri tarafından farklı amaçlar için kullanılmadıkları sürece. Ayrıca sahip olduğumuz, silemediğimiz, yok edemediğimiz inancımızı bir yerlere yönlendirmemiz gerek. İnanç, insanlık tarihi boyunca hep sabitti. Yani, inanç olgusu, insanoğlunun değişmez bir gerçeğidir, diyebiliriz. Peki, geçmişten günümüze ne değişti? Bilgi. Bugün, insanoğlu bilgi birikimi konusunda son derece yeterli ve bu bilgi birikimi ilahi dinlerin tahtını bile sallayacak nitelikte. Ancak durun. İhali dinlerin öğretileri de var. Yani kitapları. Bu kitaplardan en kapsamlısı olanı ise, son peygamber Hz. Muhammed’e indirilen kitaptır. Bu ilahi kitap öyle şeyler içeriyor, öyle şeyler anlatıyor ki, 1400 yıldır halen geçerliliğini sürdürüyor. Bu dikkate alınması gereken bir durumdur. Dahası, dünyevi şeylerle ilgili olarak doğru bilgiler içeriyor.


Günümüz dünyasında, bilimin ve bilginin gelişimiyle birlikte, birçok din yanlışlanmış olsa dahi, insanoğlunun öz benliğindeki inanç olgusu, ilahi dinlerin varlığı, kitaplar, insan yaşamını doğru yönde geliştiren dinler, varlığını sürdürmeye devam edecektir. Dini kuralları uygulamayan ve dini kurallara göre yaşamayan insanlar için dahi, kendi içlerindeki inanç olgusu her bir insana bir yol çizecektir. İnancı yok edemezsiniz, sadece farklı bir yol seçersiniz.


İlahi dinlerin öğretilerine göre, ilahi bir yaratıcı gücün var olduğunu varsayarsak, bu yaratıcı gücün, dinlerin kurallarına veya insanların ona tapınmalarına ihtiyacı yoktur. Bu yaratıcı gücün insanlardan tek beklentisi, kendi varlığının farkında olunmasını istemesidir. Ve eğer insanoğluna bir ayrıcalık sunmuşsa, bunun sorumluluğunu yerine getirmemizi bekler. En azından bize sunduğu ayrıcalıklara karşı onu utandırmamalıyız.


Tanrı’nın bizim tapınmalarımıza ihtiyacı yoktur. Bizim bütün ibadetlerimiz kendimiz içindir. Kendi çıkarlarımız, kendi beklentilerimiz içindir. Bunun dışında eğer bir Tanrı varsa, her ne kadar kendisini fazlasıyla üzmüş olsak dahi, yaptıklarıyla gurur duyuyor olmalı. Çünkü insan sahip olduğu meziyetlerle, hayal gücüyle, yaratıcılığıyla, aklıyla, fikirleriyle bu koskoca evrendeki toz tanesi kadar yeryüzünde inanılmaz şeyler ortaya çıkartmıştır. Ve gelecekte neredeyse kendini Tanrı’nın yerine koyacak kadar bilgi sahibi olacaktır. Ama değişmeyen gerçek, inanç’ta var olmaya devam edecektir.


Günümüz dünyasında bilgi arttıkça dinler sorgulanmaya ve yanlışlanmaya devam ediyor. Bilimsel alanda ilerleme sağlandıkça toplumlar klasik dinlerden uzaklaşıyor. Ancak, yeni bilinmezler ortaya çıktıkça inancımız kendine farklı bir yol buluyor. Bu farklı yolda aklımız. İnsanoğlu en doğru kararları verebilmek için aklını ve mantığını kullanır. Mantık yanlışa düşer ama akıl yanlışa düşmez. Bilim, evrendeki düzeni sevmez, ama inanç evrendeki ve yeryüzündeki düzeni bir yaratıcıya bağlar. Çünkü düzen, akıllı ve bilinçli bir yaratıcıyı işaret eder. İnanç, bilginin var olduğu yerde bile varlığını sürdürecek. Çünkü ne kadar çok şeyi bilirsek, ondan daha fazla bilmediğimiz şeyler ortaya çıkıyor. Bu bilinmezcilik ve evrendeki düzen, inancımızı tetiklemeye devam edecek. İnsanoğlu belki gerçeği hiç bulamayacak, ancak gerçeğe çok yaklaşacak. O anda bile inancı içimizde taşıyor olacağız ve inancımızın yürüdüğü yolu aklımızla bulacağız.


Bu yazı Bilim Felsefe Din sitesinde yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder