9 Ocak 2011 Pazar

Borsa ve hisse senedi alım satımı caiz midir?

Borsa, “devletin kurduğu ve denetlediği, özel hukuk kuralları içinde çalışan, tarafların bir araya gelip ticarî değere sahip malların alım satımını yaptıkları, devamlılığı bulunan pazar yeri” olarak tanımlanır. Borsa önceleri ticaret ve sanayi borsaları, tarım ürünleri borsası, altın borsası şeklinde doğup gelişmiş, günümüzde ise hisse senetlerinin, tahvil, hazine bonosu ve kambiyo belgeleri gibi kıymetli evrakın alınıp satıldığı “menkul kıymetler borsası” ön plana çıkmıştır.


Tahvil ve hazine bonosu gibi faizli borç senetlerini ister kamu, ister kişi veya şirketler çıkarsın, bunlar faizle borç alıp verme niteliğinde olduğu için caiz görülemez. Dövize endeksli tahviller ve borç senetleri için de durum böyledir.


Şirket hisse senetlerinin alım satımına gelince, bunların durumunu temsil ettiği şirketin mal varlığına göre değerlendirmek gerekir. Kısaca şirketin faaliyeti, üretimi ve ticareti meşru ise, bir mü’min buna ortak olabilir. Bu da günümüzde hisse senedine sahip olmakla gerçekleşmektedir.


Ancak günümüz anonim şirket anlayışında, hisse senetlerinin değeri konusunda, temsil ettiği mal varlığından kopuk bir biçimde, borsada kişi ve aracı kuruluşların arz ve talep dengesini bozarak, borsa fiyatlarını etkiledikleri görülmektedir. Bu yüzden biz aşağıda İslâm’ın “hisse senedi değeri” ile ilgili yaklaşımını kısaca değerlendirmek istiyoruz:


Bir ortak şirketten ayrılmak istediğinde, şirketin malı bölünebilir nitelikte ise, kendine düşen pay mal olarak verilebilir. Bölünemezse, payına değer biçilir ve bu payını başkasına satabilir. Burada satılan şeyin, hisse senedinin kâğıdı değil, onun temsil ettiği mal varlığı olduğunda şüphe yoktur. Bu ilke korunmak suretiyle, hisse senedi alım-satımı caiz olur.


Bir de şirketin üretim ve ticaret alanının meşru bir alan olması gerektiğinde şüphe yoktur.


Ancak günümüzde kimi şirket ve holdinglerin 15-20 yıl önceden kalma hisse senetleri ile, temsil ettikleri mal varlığının değeri arasında uçurumlar meydana gelmiştir. Dağıtılmayan kârlarla şirket yeni fabrikalar kurmuş, yatırımlar yapmış, malını yüzlerce binlerce katladığı halde, bu servet genelde hisse senetlerine yansıtılmamıştır. Serbest piyasada nominal değerle bir kaç katına müşteri bulan senetler dolaşmaktadır.


İslâm’a göre, ortaklığın amacı kâr sağlamaktır. Yıl sonunda kâr hakkını isteyen tek ortak bile olsa, ona kâr payının verilmesi gerekir. Çünkü geçimi buna bağlı olabilir. Diğer ortaklar kâr almazsa, bu onların anaparalarına eklenir ve hisseleri büyümüş olur. Şirketlerin büyüyen malvarlığına yeniden değerleme yoluyla kıymet biçilerek, belli dönemlerde hisse senetlerine yansıtmak gerekir. Üzerinde bir milyon Tl. değer yazan, fakat 20 yıl önceden kalma bir hisse senedinin, bugün gerçek mal karşılığı, belki elli milyar lira tutacak yerde, bunu nominal değerle yüz katına, yani 100 milyon lira bedelle borsada satmak da çözüm için yeterli değildir. İslâm bu konuda mala dayalı daha gerçekçi çözümler getirmiştir.


Nitekim ileri ekonomilerde hisse senedinin gerçek değeri ile, şirketin mal varlığının değeri arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu durdum, “kayıt dışı ekonomik değerleri” de en aza indirmektedir.


Ancak şunu da belirtelim ki, yatırımcıyı kayıt dışı ekonomiye iten sebeplerin de yönetimce ortadan kaldırılması gerekir. Aşırı ölçüde kurumlar vergisi, KDV ve benzeri, aynı mal varlığından doğrudan veya dolaylı olarak tahsil edilen birkaç çeşit vergi, girişimcileri kayıt dışına itmektedir.


İslâm Konferansı Teşkilatı’na bağlı İslâm Fıkıh Akademisi’nin girişimiyle 1988’de toplanan Borsa Semineri’nin sonuç bildirgesinde ve adı geçen Akademi’nin 1992’de Cidde’de yapılan VII. Dönem Toplantı’sında özet olarak şu karar alınmıştır: “Hisse senetleri, kâr ve zarara katılım bulunduğu için kural olarak helâldir, fakat bunların hükmü, çıkaran şirketin ticarî işlem ve amaçlarının meşru olup olmamasıyla yakından ilgilidir. Şirketin faiz, içki üretimi ve ticareti, karaborsacılık, hile, yalan ve aldatma gibi dinen haram vasıtalarla kazanç sağlaması durumunda, bunların hisse senedini alıp satmak ve bundan gelir elde etmek haram ve mâsıyete iştirak etmek olduğundan caiz olmaz.”( Komisyon, İlmihal, II, 450)


Altınoluk Dergisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder