13 Şubat 2011 Pazar

Ateş Böceği Mezarlığı

Akiyuki Nosaka’nın aynı adlı romanından Isao Takahata’nın yönettiği, müzikleri Michio Mamiya tarafından bestelenen, Stüdyo Ghibli  yapımı eşsiz, etkiliyeci, hüzünlü… bir animasyon. Bir animasyona dram hiç yakışmıyor ama bir dram da bir animasyonda ancak bu kadar güzel ve etkileyici bir biçimde anlatılabilirdi…


  


21 Eylül 1945. Öldüğüm geceydi. 


Seita’nın öldükten sonra meyve şekeri kutusunun açılması sonucu boş kutunun içinden dışarı çıkan ateşböcekleriyle başlangıcı yapılan hikayesi, kendisi tarafından anlatılan. Kızkardeşi Setsuko’nun ellerinden tutarak geçmişine yaptığı yolculuk. Yaşayan birinin değil, ölmüş birinin hikayesi, kimsenin anlatmasına imkan olmayan ve bu yüzden kendi hikayesini kendisi anlatan  Seita.


 


Yolculuk yaparken trenle, gözümüze çarpan görüntüler… -İnsan ister istemez Miyazaki ile karşılaştırıyor.- detaya inmeyen, daha kaba çizimler, donuk/mat renkler. Savaş ortamının kasveti, renkleri etkileyebilir elbette ve farklı bir alemden bakışı temsil ettiği için görüntü bizim göreceğimiz değil, Seita’nın gördüğü şekilde de verilmiş olabilir… Animasyonun yapım yılını da düşününce aslında çok da önemli olmayan bir detay, yine de dillendirilmesi gereken…


  


Ölüm yağdıran uçakların yakıp kavurduğu yuva. Karanlık geceyi aydınlatan ateşböcekleri gibi. Kırmızı ayakkabılarından birini kaybeden -kaybetmeye başladıklarının ilkidir ayakkabısının teki…-, henüz savaşı bilmeyen ve sığınaktan nefret eden küçük Setsuko.


 


Annesi sığınakta yaralandığı için annesini göremeyen Setsuko’nun ağlayışı, naif, çaresiz. Bu ağlamaya eşlik eden dingin ama hüzünlü müzik… geceye ve ateşböceklerine de…


Annenin ölümüyle bir yakınlarının yanında hayata devam ediş. Ateşböcekleri… Ateşböceğini ilk kez tutan Setsuko. Bir çocuğun tebessümü, mutluluğu. Tüm olumsuzluklar içinde birkaç güzel andan biri. 


Mutluluk ve sevgi ve meyve şekeri…


  


Büyük bir banyo küveti.


 


Setsuko’nun çocuk dünyasından denize verdiği isim. Flashbacklerle geçmişteki güzel anılara dönüşler. Geri dönülen gerçeklik, bir şekilde mutlu olmayı başararak hem de, ayakta kalmaya çalışarak, tutunarak birbirlerine… Tanıdıklarının bu iki evsiz, annesiz çocuktan yavaş yavaş yüz çevirmeye, şikayet etmeye başlaması. Tahammülsüzlüğü. Her hareketlerinin göze çarpmaya başlaması. İnsan doğasının çirkin ama gerçek yüzü. 


Üç tane kalan meyve şekeri. Setsuko’nun ellerinden teneke kutuya geri konan, hazine gibi kıymet verilerek saklanan… Kıyamaz ya hani çocuklar çok sevdikleri bir şeye, saklarlar, hemen yemek istemezler, işte öyle. Sığınakta yaşamaya başlamaları, hayata sımsıkı tutunmaya çalışarak, yokluklarını eğlenceye çevirerek… 


Lambanız ateşböceğiyse, sevdiğiniz yanınızdaysa, güvenebileceğiniz tek kişi, karanlık geçicidir; hatta büyülü masal ülkesidir içinden gemilerin geçtiği, havayifişeklerin patladığı. Oysa bu, savaşın gösterilmeye çalışılan boyalı yüzüdür, bir çocuğun bilemeyeceği. Gerçek, Setsuko ile Seita’nın içinde bulundukları an’dır, annesiz, babasız, yuvasız, aç…


Annesinin ölümünü duyan Setsuko’nun ölen ateşböceklerini kendi elleriyle açtığı mezara gömmesi ve bu fark edişi abisine kendi cümleleri ile aktarması. İlk defa ağlayan Seita. İlk defa. 


 


Neden ateşböcekleri bu kadar erken ölmek zorunda?


 


Ölümün ne olduğunu kendince kavrayan ama zamanını anlayamayan dört yaşındaki bir çocuğun sorusu.


Hayatta kalmaya çalışırken kızkardeşi için hırsızlık dahil her şeyi yapan, asla kardeşini kırmayan, onu koruyan, onu mutlu etmeye çalışan -sadece on iki yaşındaki- Seita.


 


Abi, abi, abi… 
Onichan/Onichan/Onichan…


 


Hırsızlık yaparken yakalanan, hırpalanan abisinin ardından hasta Setsuko’nun seslenişi, kırık, hüzünlü, çaresiz… Dramatikleşen anlar, hüzünlü, gözyaşılı anlar…


 


Neren acıyor? Doktor çağırayım mı?


 


Setsuko’nun karakolun önünde abisini bekledikten sonra onu gözleri yaşlı ve hırpalanmış gördüğünde çocuksu masumiyetle çözüm arayışı…


 


Meyve şekeri kutusu ve ateşböceği mezarı. Setsuko. Küçücük, hasta beden… yemek yemeye ihtiyacı olan.


 


Gitme. Benimle kal.


Beni yalnız bırakma.


Seita’nın kardeşine verdiği ve tuttuğu söz:


Seni yalnız bırakmayacağım.


 


Kaybedilen savaş. Baba?! Yaşadığı veya öldüğü belli olmayan ama yaşamaktan çok, ölüme yakın duran. Eski bir fotoğrafta, Seita’nın çaresizlik ve açlık içinde yaşadığı büyük acı. Bir kayıp daha, tutunacak dallarından birinin daha ellerinden kayışı…


  


Abi, teşekkür ederim.


 


Elinde karpuzu, uyuyakalan ve bir daha uyanmayan Setsuko’nun son sözleri.


Eski bir plaktan çalan müzik. Tüyleri diken diken eden an. Setsuko’dan geriye bırakılan tek şey: Meyve şekeri kutusu.


Küller küllere…


 Teneke kutusuna konan küller ve Seita’nın yanında taşıdığı kutu. Tüm her şeyi ellerinden alınmış Seita’nın hayatından geriye kalan son varlığı…


 


 


 


Ölümüyle kardeşine kavuşan Seita’nın onunla bir bankta, yaşayan şehre bakarken biten hikayesi. Seita’nın, aynı koruyucu, sevgi dolu tavrıyla kardeşine sarılışı ve onu önemsemesi. Verdiği sözü yerine getirmesi.


 


Seni hiç yalnız bırakmayacağım…


 


Savaşın çirkin yönünün, insanların bencil doğalarının, sistemin iki yüzlü tarafının… eleştirisi. Bu eleştirinin, iki güzel çocuğun, her şeye rağmen mutlu kalmaya çalışan ve birbirlerine sevgiyle sarılarak aşmaya çalıştıkları ama aşamadıkları zorluk dolu dünyalarından/hayatlarından onların gözüyle verilişi. İzledikten sonra ise bize düşen son cümle:


Seita,


teşekkür ederim…teşekkür ederim…


teşekkür ederim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder